KABIR NAMAZI
KABİR NAMAZI:Bazı tarikat mensupları yatmadan önce "kabir namazı" diye oturarak iki rekât namaz kılıyorlar. Türkçe ilmihal kitaplarında sünnet ya da müstehap namazları arasında böyle bir namaz bulamadık. Öyleyse bunun aslı yoktur diyebilir miyiz?
Hadis kitaplarımıza ve Rasûlüllah Efendimiz (sav)'in yaşayış tarzını anlatan kitaplara baktığımızda, yer yer değişik kelimeler içermekle birlikte şöyle bir hadis-i şerifin olduğunu görürüz: "Allah Rasûlü vitirden sonra oturarak iki rekat namaz kılardı" Bazı rivayetler bunu "bağdaş kurarak" diye de verir (Müslim). Beyhakî de: "Gece de onüç rekât namaz kılardı. Dokuz rekâti ayakta kılar ve onlarda vitir yapardı. Iki rekât da oturarak kılar, secde yapmak istediğinde ayağa kalkıp rukû yapar ve secdeye giderdi. Bunu vitirden sonra yapardı". Diğer bir rivayette: "O iki rekâtta oturarak kıraat ederdi", bir diğerinde: "Bu iki rekâtta (kul yâ-eyyühelkâfirûn ve izâ zülzilet-il ardu) sûrelerini okurdu" ilaveleri de vardır. Hatta bazı haberlerde: "Yatağına yatmak istediği zaman oraya emekleyerek gider ve uyumadan önce yatağının üzerinde iki rekât namaz kılardı, bu rekâtlarda (Izâ zülziletilardu ve Tekâsür) sûrelerini okurdu" denir (Beyhakî, es-Sünenül-kübrâ, NI/32; Gazâli, Ihyâ, I/196). Az farkla bu hadisleri Ahmed bin Hanbel (Müsned, V/260; VI/299), Ibn Mâce (Ibn Mâce, ikâme,125), Tirmizî (Tirmizî, vitir,13), Darimî (Darimî, salat, 215) ve Dârekutnî de (Derekutnî, N/6251) rivayet etmişlerdir. Ibnü'l Kayyim ise bunları değerlendirirken şunları söylemiştir: "Rasulüllah gece namazını üç türlü kılardı:1- Ayakta. En çok yaptığı da budur. 2- Kıraati oturarak, rükü'u da oturarak. 3- Kıraati oturarak ve kıraattân az bir miktar kalınca kalkıp rükü'u ayakta iken. Bu üç türlü kıldığıda doğrudur" (Ibn Kayyim, Zâd, I/110).
Ancak Imam Mâlik bu iki rekât namazı münker görür (kabul etmez); Imam Ahmed de: "Ben kılmam ama, kılana da mani olmam, der. Çünkü Gece son kıldığınız namaz vitir olsun" diye bir hadis-i şerif vardır. Onlar bu namazı bu hadise uymuyor sayarlar. Bir grup alim de Rasulüllah'ın bu iki rekâti sırf, vitirden sonra da namaz kılmanın caiz olduğunu göstermek için kılmıştır görüşündedir. Doğrusu ise (Ibn Kayyim'e göre) şu olmalıdır:
Bu iki rekât, sünnet gibi değerlendirilmeli ve vitrin (son namaz vitir olmakla beraber) tamamlayıcısı görülmelidir. Çünkü vitir, -özellikle de vacip sayanlara göre- müstakil bir ibadettir. Binaenaleyh, bu iki rekât tıpkı akşamın sünneti gibi olmuş olur. Zira o da gündüzün vitri (tekli namazı)'dir. Ve sondaki sünneti onun tamamlayıcısıdır. (Yani sonunda sünnet kılmış olduğu halde kişi, son kıldığım namaz akşam namazıdır diyebilir). Bu iki rekât da gecenin vitrinin tamamlayıcısı olmuş olur (ve son kılınan namaz yine vitirdir denebilir) Allah'u a'lem.
Sonuç olarak böyle bir namaz kılanlara biz, bid'at işliyorlar diyemeyiz. Olsa olsa, Ahmed b. Hanbel gibi "kılmıyorum ama kılana da bir şey diyemem" deriz. Hatta Rasûlüllah'ın böyle bir namaz kıldığı sahih rivayetlerle sabit olmuş olunca, kılanlar kılmayanlardan daha iyi yapıyorlar da diyebiliriz. Ancak bu namaza "Kabir Namazı" dendiğine dair bir bilgiye, bakabıldiğimiz kaynaklarda rastlayamadık. Yoksa o daha başka bir namaz mıdır, bilgilendirirseniz memnun oluruz.
Bu namazın ilmihallerde, -hatta fıkıh kitaplarında- geçmediğine gelince; onların bunu bilmediklerinden değil, sadece en önemli olup, Rasûlüllah'ın hemen hemen devamlı kıldığı ve tavsiye ettiği sünnet ve müstehap namazları kitaplarına almış olmalarındandır. Yoksa Rasûlüllah'ın kıldığı daha başka namazlar da vardır. Durum bu olunca şöyle diyebiliriz: Farz namazlar İslam'ın asgari şartıdır ve kulluğun ilk barajıdır. Farzların sünnetleri (revâtip sünnetler) farzların koruyucusu ve mükemmelleştiricisidir. Teheccüd, Duhâ (kuşluk), Işrak, Tahiyyetül mescid gibi müstehap namazlar Allah'a yaklaştırmada etkili nafile namazlardır. Sizin sözünü ettiğiniz namaz ve benzerleri de farz, sünnet ve nafilelere tam alışmış, ehli takva insanların fırsat bulabilenlerinin yaptıkları amellerin üzerine bir de kaymak sürme kabilinden bir şeydir. Ancak hiç namaz kılmayanlara, ara sıra kılanlara, namaz borcu olanlara böyle namazları tavsiye etme yerine, kulluğun; asgari şartını yerine getirmelerini telkin etme daha isabetli olsa gerektir.