LAKIT ATILMIS VEYA KAYBOLMUS COCUGUN BULUNMASI
LAKÎT(ATILMIŞ VEYA KAYBOLMUŞ ÇOCUĞUN BULUNMASI)Atılmış ve kaybolmuş olup da bulunan çocuk hakkında kullanılan bir fıkıh ıstılahı.
Lakît lügatta yerden kaldırıp alınan şey anlamında kullanılır (Feyyûmî, el-Misbâhu'l-Münîr, Bulak 1316, II, 95). Fıkıh ıstılahında ise ailesi tarafından fakirlik korkusu, zina töhmetinden kurtulmak vb. sebeplerle sokağa atılmış veya kaybolmuş çocuğa verilen isimdir (Serahsî, el-Mebsüt, Kahire 1324-31, X, 209; Kâsânî, Bedâyiü's Sanâyi, Kahire 1327-28/1910, VI, 197; İbnü'l-Hümâm, Fethul-Kadir, Kahire 1389/1970,VI, 110). Tariften anlaşıldığına göre lakît, doğumun peşinden sokağa atılmış çocuk veya mümeyyiz olmayan sabidir. Şafiiler gözetilmeye ihtiyaçları bulunduğundan Mümeyyiz sabî ve deliyi lakît kapsamına dahil etmektedirler (Şirbînî, Muğni'l-Muhtâc, Kahire 1379/195960, II, 418). Herhangi bir sebepten dolayı sokağa terkedilmiş çocuk ölüm tehlikesi içindedir. Böyle bir çocuğu alıp helâkini önlemek, bir insanlık vazifesi olduğu gibi, dinen de emredilen bir husustur. Çünkü canı muhafaza, İslâmın emrettiği hususlardandır. Ayrıca bir nefsi helâkten kurtaran ve ihyâ eden kişi Kurân-ı Kerim'de övülmüş ve onun bu hareketi bütün insanlığın ihyâsı olarak kabul edilmiştir (el-Maide, 5/32).
Terkedilmiş vaziyette bulunan çocuğun alınması Hanefilere göre mendûb ve müstehabtır. Kaldırılmadığı takdirde helâk olacağından korkulan çocuğun alınması farz-ı kifaye; görenden başkası bu çocuğu bilmiyorsa almak farz-ı ayndır. Diğer üç mezhebe göre bulunmuş çocuğu almak farz-ı kifaye, helâkinden korkuluyorsa farz-ı ayn'dır (Kâsânî, a.g.e., VI, 198; İbnü'l-Hümâm, a.g.e., VI, 110; İbn Kudâme, el-Kâfi, Beyrut 1402/1982, II, 363; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, İstanbul 1985, II, 259; Şirbînî, a.g.e., II, 418; M. Şeltüt, el-Fetâvâ, Beyrut 1403/1983. s. 219; Mustafa Şelebi, Ahkâmul- Üsre, Beyrut 1397/1977, s. 709). Ancak lakît'i bulup alan kişi akıllı, bulûğa ermiş, hıfza muktedir ve ahlâkı düzgün olmalıdır. Hâkim, ahlâkı düzgün olmayan kişilerin kaldırdığı lakitleri onlardan alarak emîn birisine verir. Çünkü böyle bir kişi bulup aldığı lakîti maddeten helâkten kurtarsa bile onu manen helâk etmektedir (Serahsî, a.g.e., X, 217, 218; Kâsânî, a.g.e., VI, 197; el-Fetâval-Hindiyye, Bulak 1310, II. 287-288). Şafiîler ise lakîti alanın mükellef, hür, reşîd, müslüman, âdil, fısktan arî olmasını şart koşarlar. Sefih, fâsık, gayr-ı müslimlerin kaldırdıkları lakîtler ellerinden alınır (Şirbînî, a.g.e., II, 418). Lakîti yerden alıp kaldıranlar birden fazla olduğu takdirde kendisine hangisi daha faydalı ise ona teslim edilir. Bu konuda eşit iseler tercih hakkı hâkimindir. Hanbelî ve Şafiîlere göre ise aralarında kura çekilir (Serahsî, a.g.e., X, 217; Şirbini, a.g.e., II, 419; İbn Kudame, a.g.e., II, 366; Mustafa Şelebî, a.g.e., s. 709-710; M. Ebû Zehre, el-Ahvâlüş-Şahsıyye, Kahire, 401).