VAKIF AKAR
VAKIF AKAR
Vakıf sözlükte; bir mülkü tasarruftan menetmek demektir. Ebû Hanîfe'ye göre vakıf; bir malı vakfedenin mülkiyetinde devam etmek üzere bu malın gelirini ya da yararlanma hakkını hayır cihetine tahsis etmektir. Buna göre, vakfedilen, vakfedenin mülkiyetinden çıkmaz, onun vakıf tasarrufundan dönmesi veya bu malı satması geçerli olur. Çünkü vakıf muamelesi âriyet gibi bağlayıcı olmayan caiz bir akittir. Ancak şu üç durumda vakıf bağlayıcı hale gelir. 1- Hâkimin hükmü ile vakıf bağlayıcı olur. Çünkü vakfın bağlayıcı olup olmadığı ictihadî bir konu olup, hâkimin hükmü bu konudaki farklı görüşleri kaldırır. 2- Hâkim, vakfın bağlayıcılığını vakfedenin ölümüne bağlamışsa, üçte birle vasiyet gibi ölümle vakıf bağlayıcı hale gelir. 3- Vakfın mescid için yapılması halinde, vakfeden vakıf yeri ayırır ve içinde namaz kılmak üzere izin verirse, mescidde bir kişinin namaz kılması ile vakfedilen yer vakfedenin mülkünden çıkar (Ibnu'l-Humâm, Fethu'l Kadir, I. Baskı, Mısır 1316/1898, V, 37-40, 62; el-Meydânî, el- Lübâb, Istanbul, t.y II, 391). Ebû Yûsuf, Imam Muhammed, Şâfiîler ve en sağlam görüşünde Hanbelîlere göre vakıf; kendisinden yararlanılması mümkün olan bir malı, ayn'ı devam etmekle birlikte, vakfedenin veya başkasının kuru mülkiyette tasarrufunun kesilmesi suretiyle Allah'ın rızasını kazanmak için mübah bir hayır cihetine tahsis etmektir. Bu duruma göre vakıf malın mülkiyeti vakfedilince, vakfedenin mülkiyetinden çıkar ve Allah'ın mülkü haline gelir. Hanefîlerde çoğunluğun görüşüne göre fetva verilmiştir (bk. Ibnü'l-Hümâm, a.g.e., V, 37 vd.; Ibn Âbidin, a.g.e., III, 391; ez-Zuhaylî, el- Fıkhu'l-Islâmî ve Edilletüh, Dimaşk, 1405/1985, VIII, 154, 155); eş-Şirbinî, Muğnî'l-Muhtâc, II, 376). Delil Ibn Ömer (r.anhüma)'ın naklettiği şu hadistir: "Ömer (r.a)'e Hayber topraklarından bir arazı isabet etmişti. Dedi ki; Ey Allah'ın Rasûlü! Bana Hayber'de bir arazı düştü. Benim bundan daha değerli hiç bir malım olmadı. Bana bu konuda ne emredersiniz? Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Istersen onun aslını vakfedersin ve gelirini tasadduk edersin ". Ömer (r.a) bu araziyi satmamak, bağışlanmamak ve miras yoluyla intikal etmemek üzere fakirlere, yakın hısımlara, kölelere, misafire ve yolda kalmışa tasadduk etti. Ancak araziyi yöneten kimse örfe göre yiyebilecek, bir malı mülkiyetine geçirmeksizin başkasına yedirebilecekti (Nesaî, Ihbâs, 3; Buhârî, Cihâd, 86, Humus, 3, vesâyâ, 1).
|