GAYB
GAYBInsanın duyuları ve ilmi ile öğrenemediği bir kısmını ancak peygamberlerin haber vermesiyle bilebildiği bir kısmını ise Allah'tan başka kimsenin bilmediği gizli şeyler, âlemler.Sözlük anlamıyla bir şeyin gözden gizli kalması demek olan "gayb" mastar olmakla beraber "gâib" ile aynı anlamdadır. Ancak"gayb" sen onu görmediğin halde o seni gören; "gâib" ise senin görmediğin, onun da seni görmediği şeydir, demişlerdir. Buna göre Allah "gayb"dir, "gâib" değildir. Şiîlerin; "gayb"dan maksat, Kur'an'da ve hadiste va'd edilen ve beklenilen Mehdîdir şeklindeki kabullenişlerinin doğrudan çok uzak olduğu, Fahruddin Razı tarafından ifade edilmiştir. Ayağın alt koğuguna. dağlararasındaki kuytu alçaltılara da ilk bakışta görülmedikleri için "gayb" denir. Gayb gerçeği, imanın belli başlı kaidelerinden ve Islam düşüncesinin en köklü esaslarından birisidir. Çünkü Islam'ın esasını oluşturan iman temelleri altıya indirgenirse bunların bir bakışa göre en az dördü, diğer bir bakışa göre tamamı gayb sahasına girer. Bir Islam düşünürü ve tefsircisinin ifadesiyle: "Gayba iman, insanoğlunun hayvanlar aleminden yücelişinin ayrılış noktasını teşkil eder." (Kutup, Terceme 5/265)
Bu yüzden Kur'an-ı Kerim'in ilk ayetlerinde gayba inanan mü'minler övülür ve kurtuluşa erecek olanların ancak onlar olacağı vurgulanır. Çünkü insanın hem bu dünya hem öbür dünya ile ilgili olarak bilebildikleri, bilmedikleri yanında hesaba katılmayacak kadar azdır. Onun kapasitesi her şeyi kavramaya müsait olmadığı gibi, görünene inanmak da karşılığında mükaafat olan bir erdem sayılamaz. Zaten "ona ilimde çok az bir şey verilmiştir." Ilimde kendisi için dikilen sınır taşına varsa bile bilemeyeceği daha bir sürü "gayb" kalacaktır. Ancak bu az ilme oranla da olsa insanların önceden bilmezken sonradan bildikleri, bir kısmının bilmediği halde diğerlerinin bildikleri şeyler bulunduğuna göre, bilinmeyenlerinin yanında, en azından sözlük anlamıyla gaybın biline bilenlerinin de olduğu anlaşılır. Öyleyse "gayb"ın sınırını öncelikle ayetler ve hadislerle çizmek gerekir.Türevleriyle beraber Kur'an-ı Kerim'de "gayb" kelimesi ellisekiz yerde geçer ve; göklerde ve yerde olup insanların bilmediği (2/330; 11/123) tarihin geçmiş olayları (3/44;11/49;12/102) kocası görmediğinde kadının sahip olduğu değerler (4/34), görüp hissetmeden sezilen ve delille kavranan (5/94), müşahade edilmeyen (6/73); (9/94, 105) sadece Allah'ın bilgisinde olan şeyler (10/20), kişinin görüp duymadığı yer, gıyabi (12/52, 81), insanın canı, ruhu, iç dünyası (34/14) kalbinden geçirdikleri (5/116; 9/78) gibi anlamlarda kullanılır. Resulullah'ın hadislerinde ise; kabrinde azap gören birinin ne zamana kadar azap görmeye devam edeceği, yani gelecekte olacak şey, (2) Kıyamet saati, yağmurun yagma zamanı, rahimlerdekiler, ölüm zamanı ve yeri (3) gibi şeyler "gayb" cümlesinden sayılmıştır.Gaybın özellikle ayetlerdeki kullanılışına bakıldığında onun her çesidiyle bilinmeyen birşey olduğu anlaşılmıyor. Bazı insanlara göre gayb olarak bir şeyin, diğer bazılarına göre bilinebileceği anlaşılıyor. Mesela geçmiş bir peygamberin yaşadığı olaylara Rasulüllah Muhammed'e(s.a) göre gayb denirken söz konusu peygamberin o olayı görüp bildiği açıktır. İşte bu gerçek gaybın alimler tarafından "mutlak" ve "nisbi" (göreli, izafi) diye ikiye ayrılmasına sebep olmuştur: Allah'ın bizzat mahiyeti, künhü, (Buna Cürcanî "gaybu'1-hüviyye ve gaybu'l-mutlak-el-gaybu'1-meknun ve el gaybu'1-masûn" der. Ama Allah'ın sıfatlarından birinin"gâib"olmayışı da ilginç olmalıdır. Hatta bir ayeti kerimede "biz gaipler değiliz" (7/7) denir. Onun için bu ayeti tefsir ederken Kurtubi: "O, bu dünyada gözlerden gâiptir, görünmez ama, aklı kullanma ve istidlâl ile gâip olmaktan çıkar" der. Allah'ın(c.c.)"gâib" diye bir sıfatının olmayışı, O'nun bir gün görülebileceğini de' anlatıyor olmalıdır.) Bütünüyle ahiret alemi, kıyamet saati, cennet, cehennem, Mahşer, mizan, sırat, likâ, kevser, melekler alemi, istikbalde olacak olaylar, ölüm saatleri ve yerleri gibi şeyler mutlak, yani herkese. göre gaybtır. Bir hadisi şerif. bir ayetin açıklaması olarak bunları beşe indirger: "Beş şeyi Allah'tan başka kimse bilmez:1- Kıyametin zamanı Allah katındadır. 2- Yağmuru indirir. 3- Rahimlerdekini bilir. 4- Hiç bir canlı yarın ne yapacağını bilmez. 5- Kimse nerede öleceğini bilmez (31/34). Görüldüğü gibi Rasulüllah (s.a.) hiç kimsenin bilemiyecegi "gayb"in ayette sayılan bu beş maddeden ibaret olduğunu söyler.( el-Camius-Sağîr-H. No: 3963 4-Askalanî F'ethul-Karı 1/124 ) Ancak söz konusu ayetin 2. ve 3. maddelerindeki üslûbun yumuşaklığı bir yana, mesela sarıh Münavî Alusî ve Nevevî, bu maddelerle ilgili gaybın bilinmezliğinin, her yönlerini kapsayan genel anlamda olduğunu, yoksa bazı özelliklerinin bilinebileceğini söylerler. Burada sayılan maddeler için bir sahabî "Gayb bu beş şeyden ibarettir, bunun dışındaki gaybi bazılar bilemese bile bazıları bilebilir" (1/163.) demiştir. Böyle olan gayb için Allah (c.c.) "De ki, göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybi bilmez..." (27/65) "Gayb Allah'a mahsustur" (10/20) "Gaybın anahtarları onun katındadır, onları ondan başkası bilmez" (6/59) "Allah sizi gaybe muttali kılacak değildir. Fakat Allah Resüllerinden dilediğini seçer (ve onlara gaybi bildirir)" (3/179) "Gaybi bilen O'dur. Resullerinden diledigi dışında kimseyi gaybına muttali kılmaz" (72/26) buyurur. Mü'minlerin annesi Aişe'den nakledilen bir hadiste de: "...Kim Resulullah yarın ne olacağını haber vermiştir derse, Allah'a çok büyük bir iftara etmiş olur..." (Müslim K.l, H. 287; Kurtubî, 7/1 ; Benzer' bir hadis için bk. Buhâri, Tefsir, Necm Suresi l.) İşte bütün bunlardan hareketle:"Hiç bir mahlukun ne duyularının ne de ilminin ulaşamadığı gayba gaybi mutlak, muayyen bir mahlukun ilminin ulaşmadığı ve ona göre bilinmeyene de gaybi izafi (nisbî, göreli)" (Elmalı 7/4869. ‚) demişlerdir. Bazılarıda gaybi:1- Delili bulunmayan ("gaybın anahtarları onun katındadır" ayetinde anlatılan budur ve bunu ancak Allah bilir) 2-Delili bulunan (Sani' olan Allah, sıfatları, Ahiret günü...) diye ikiye ayırmışlardır. Bunların hepsi birden göz önünde bulundurulduğunda gayb konusunda şu sonuca varmak hatalı olmayabilir: Kıyamet saatini Allah Resullerine de bildirmemiştir, yağmurun kesin olarak ne zaman yagacağını ancak Allah bilir. Ancak ayetin bunu bildirdigi cümlesine bakıldığında bunun kıyamet saati kadar mutlak olmadığı bazı belirtiler yardımıyla tahminler yapılabileceği anlaşılır. Belirtileri ortaya çıktıktan sonra bu gayb olmaktan çıkmıştır da denebilir. Tıpkı, yağmur yagmakta iken dışarı çıkmak isteyen birisine, ıslanacaksın, demek gibi. Rahimlerdekinin bilinmesi konusu da aynen yağmurun yagmasının bilinmesi gibidir. Fazlalık olarak burada neyi sadece Allah'ın bildiği konusu da kapalıdır: Erkek-dişi olduğu mu? Sadece uzuvları belirinceye kadar erkekliği dişiliği mi? Said-şaki olduğu mu? Tam-eksik olduğu mu? Canlı doğup - doğmayacağı mı? Yoksa hepsi mi? İşte en azından bunların tümünü birden bilmek de insan için mümkün değildir. Kişinin yarın ne yapacağı, yani istikbalde ne olacağını da - belirtilerden hareketle yapılan tahminlerin isabet edenleri dışında Allâh'tan başka kimse bilmez. Kişinin nerede ve ne zaman öleceğini de kimse bilmez. Bu konuda cinler de insanlar gibidir. Söylerlerse yalan söylerler. Ancak Allah tümüyle olmasa bile bu tür gaybın bazı noktalarını ve müfredatından bazılarını seçtiği rasüllerine bildirebileceğini söylemiş ve bildirdigi de olmuştur. Bu türden olmak üzere (vahye dayanarak) bizim Peygamberimiz de istikbale ait birçok haberler vermiş ve söyledigi gibi çıkmıştır. Ama vahye dayanmadan istikbali peygamberlerin dahi bilemeyeceğine dair pek çok nas mevcuttur.
Bunların dışındaki gayb için, belirterek Allah'tan başkasının bilemeyeceğinin söylendiğini bilmiyoruz. Başta evliyanın kerameti ve ilham olmak üzere, cinlerin istihdamı, telepati, tekniğin istihdamı, riyazet vs. gibi yollarla, halde mevcut olmak şartıyla, bazılarına göre gayb ve bilinmez olanlar, başkalarına göre bilinir ve algılanır. Kur'an-ı Kerim'de Hadis'in bildirdikleriyle ilgili olarak anlatılanlar, Halife Ömer'in Iran üzerinde bulunan komutan Sâriye'yi Medine minberinden görüp ikaz etmesi gibi sabit olaylar bunun delili olarak gösterilir. Hatta Ibn Hacr el-Heytemî gaybın bilinmezliği prensibinin Allah'ın bazı evliyaya bile ondan haberler lütfetmesine engel olmadığını, bu yüzden bazı velilerin, mesela yarın öleceklerini söylediklerini, hatta Halife Ebubekr'in karısının rahmindeki çocuğun erkek olduğunu söylediğini ve öyle çıktığını yazar. (el-Fetava'l hadisiyye s. 222-23) "Mü'minin firasetinden sakının çünkü o Allah'ın nuruyla bakar" hadisi ve "Ben kulumu sevince duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı... olurum" (Buhari, rikâk 38.) kudsî hadisi de buna imkan verir gibidir. Hatta Allah'ın nuruyla bakar hale gelen birisinin kârşısındakinin kalbinden geçeni dahi görebileceği söylenebilir. Nitekim tasavvufta "Şerhu'1-kubur ve'ssudur" (kabirleri ve kalpleri keşif) velayetin daha ilk basamağı olduğu inancı meşhurdur. Ancak Ebu Hanife'ye nisbet edilen şu söz gerçekten onun ise bu kabullenişi tereddütle karşılamak gerekir: "Kalplerde olanı Allah ve O'nun vahyettiği bir Rasulden başka kimse bilemez.Vahiy olmadan, kalplerdekini bildiğini iddia eden, alemlerin Rabbinin ilmine sahip olduğunu iddia etmiş olur..." (Imam Azamın beş eseri, Çev. Mustafa Öz. Ist. 1981, s.29. Arapçasi;24 ) Biraz değişik ifadelerle Müslim, (Müslim, Iman 158; ) Ibni Mace (Ibn Mâce ,Fiten 1.) ve Müsned'de(Müsned IV'/438-39) bulunan bir hadis de Ebu Hanife'ye nisbet edilen bu hükmü destekler görünür: Savaşta bir müşrikle karşı karşıya gelen bir sahabi onu "Allah'tan başka ilah yoktur" demesine rağmen öldürür, Peygamber (s.a.) bundan hoşlanmaz ve: "Karnını yarıp ta kalbinde olanı bilseydin ya!" diye üzüntüsünü belirtir. Yine ashabı içerisindeki münafıkları vahiy yoluyla sadece Peygamberler biliyordu ve sadece Huzeyfe'ye bildirmişti. Sahabe'nin en ileri gelenleri dahil onları bundan başka kimse bilmiyordu. Başta Ebu Bekr (r.a.) olmak üzere en küçüğü dahi en büyük veliden daha büyük olanı sahabenin bilmediğini başkaları hiç bilemez şeklindeki iddia ciddi gibidir.