HAYVAN YEMLERININ TEMIZLIGI
HAYVAN YEMLERİNİN TEMİZLİĞİTavuk yemi üretiyorum. Yeme belli oranlarda balık unu ya da kan katıyoruz. Bunların katılmaması halinde tavuklarda vitamin eksikligi yüzünden bir hastalık oluyor ve birbirlerini yiyorlar. Aslında bu ihtiyaç balık unuyla karşılanıyor, ama onu bulmak her zaman mümkün olmadığından kanı tercih ediyoruz. Ama kan kullanmanın da mahzurlu olduğunu öğrendik?
Sorunuzu ya da sorununuzu sizi ve bütün müslümanları ilgilendiren iki farklı yönüyle ele almayı deneyecegiz:
1. Genel esaslar ve mes'elenin tahlili.
2. Olayın, halihazırdaki durumun vehametinden haber veriyor olması.
Kur'ân-ı Kerim'de murdar ölü eti (meyte), kan, domuz eti ve Allah (cc)'ın adıyla kesilmeyen etler aynı kategoride olmak üzere birden çok yerde yasaklanır ve haram oldukları bildirilir: "De ki, bana vahyolunanlar içinde bir yiyenin yemesi için ölü eti (meyte), akıtılan kan, domuz eti-ki, bu gerçekten murdardır- Ya da Allah (cc)'tan başkası adına kesilmiş iş bir fısk dışında haram kılınan bir şey bulamıyorum..."(K. En'am (6) 145; Yakın anlamlar için bk. Bakara (2) 173; Mâide (4) 3; Nahl (16) 115)
Buradan hareketle alimler; hayvan boğazlandığında akıtılan kanın murdar olduğu, yenmeyeceği ve ondan (herhangi bir yolla) yararlanılamayacağı konusunda ittifak etmişlerdir. (Ibnü'1-Arabî, Ahkâmül-Kur'ân, I/53) Bu ittifakın icma halinde olduğu ifade edilmiştir.(bk. Sabûnî, Ahkâmü'I-Kurari, I/160,163) O kadar ki, meşhur Hanefi fıkıhçısı Cessâs, bu maddelerin haram kılınışının her türlü yararlanmaya şamil olduğunu, binanaleyh ölmüş hayvan etinden hiç bir suretle yararlanılamayacağını, hatta köpeklere ve diğer et yiyenlere dahi yedirilemeyeceğini, çünkü bunun da bir nev'i yararlanma olduğunu söyler.(Sabunî, age, I/160)
Yine Cessâs'ın naklettiği şu haber de bu görüşü destekler: "Rasûlüllah (sav) Mekke'ye gelince iç yağlarını toplayan Hiristiyan asıllılar ona gelerek: Ey Allah (cc)'in Rasûlü, biz ölmüş ve kokmuş hayvanların iç yaglarını alırız ve sadece deri ve gemi yağlamada kullanırız, ne dersiniz? dediler. Rasûlüllah Efendimiz (sav) de: "Yahudilerin Allah canını alsın, onlara da etler yasak edilince onları sattı ve parasını yediler" diye memnuniyetsizliğini bildirdi".(Cessâs, Ahkâmül-Kurân, I6145) Gerçi "Meytenin haram olan kısmı sadece etidir", bir başka rivayette, "Haram olan sadece onu yemektir" hadis-i şerifleri de rivayet edilmiştir.(Cessâs, age. I/150) Ama cumhur (fıkıhçılar çoğunluğu) diğer haberlerin yanında bunlara itibar etmemiştir ya da bu haram maddeler bizzat yenmeseler dahi, bunlardan başka bir yolla yararlanmak dâhi netice itibariyle yeme sayılmıştır. Bu konuda Yahudilerin kınanma biçimi de bunu gösterir. Bununla birlikte "Içilmesi haram olanın satılması da haramdır" hadisi şerifi de vardır.(bk. el-Cezîri, el-Mezâbiu'1-Erbâ'a, N/8) Zorunlu olarak satınalınması da haram olmuş olur. Bu konudaki icmaı ve Malikî görüşünü Kurtubî de bu doğrultuda açıklar: "Artık bunlardan ve her türlü murdar şeylerden ne şekilde olursa olsun yararlanmak caiz değildir. Hatta pis su ile ekin de (Ebussuûd Efendi, pislikle sulanmış bitkilerin, fıkıhçıların çoğuna göre kerehatsiz helal olduğunu söyler. bk. Ibn Abidin, VI/341), hayvan da sulanmaz, murdar şeyler davarlara yem olarak verilmez. Ölen hayvan köpeklere ve yırtıcı hayvanlara verilmez. Ama bunları yerse engel de olunmaz. Bu, "size ölü hayvan... Haram kılındı" ayetinin zahir ma'nâsıdır ve bunlardan hiçbir türlü yararlanma ayrı tutulmamıştır".(Kurtubî, N/218) Ayrıca, hiçbir tefsirde temas edilmemekle beraber, yukarıda mealini verdiğimiz ayette haram olarak sayılan maddelerin kime haram olduğu, "bir yiyenin yemesi için" gibi ilginç bir Kur'ân ifadesi ile anlatılır. Hayvanlarda birer "yiyen" olduklarına göre bu ayetle bu maddelerin onlara da haram olduğuna işaret olsa gerektir. Burada: "haramlık" mükelleflerin fiilleriyle ilgili bir kavram olduğuna göre bir şeyin hayvanlara haram olduğu nasıl söylenebilir? diye bir itiraz akla gelebilir. Bunu kısaca: Haram olan onların yemesi değil, onların insanlar tarafından yedirilmesidir, diye cevaplayabiliriz. Tıpkı "Erginlik yaşına girmemiş çocukların, ebeveynlerinin odalarına girerken izin istemekle emrolunmaları" (bk. K. Nûr (24) 58) gibi. Orada da mükellef olanlar çocuklar değil onları öğretme durumunda olan ebeyevndir.
Imdi durum bu olunca; serbest dolaşan tavuğun (decâce muhallât) ve pislik yiyen inegin (cellâle) etleri komadıkça, ya da pislikle beraber normal yiyecek ve alaflarını da yiyor ve pislik, bütün yediklerinin yarısından azı kalıyorsa, mekruh olmakla beraber etlerini yemek helâldir. Hatta domuz sütü emmiş kuzunun durumu da böyledir, hükmüne kıyasla, kan gibi maddelerin tavuk ve hayvan yemlerine yarıdan az olmak üzere karıştırılabileceğini söylemek doğru olmasa gerektir. Çünkü bunların kendiliğinden yemiş olmaları sözkonusudur. Halbuki, yukarıda da söylediğimiz gibi dökülen kan ve benzerlerinden, hangi yolla olursa olsun yararlanılması haramdır. Kan haram olduğuna, yani "mütekavvim mal" olmadığına göre satışı ve alışı haramdır. Öyleyse, hangi oranda karıştırırsa karıştırsın, yem yapmak üzere kan almak isteyen bir müslüman onu nasıl satın alacak, satan nasıl satacaktır? Görüldüğü gibi bu iki tarafın yaptığı muameleyi meşru kılacak bir yol yoktur. Bu konuda olsa olsa bu yemlerle beslenen hayvanları alıp yiyenler açısından bir meşruiyetten sözedilebilir ve mekruh olmakla beraber bu hayvanlar yenir, denebilir. Bu ikisi farklı şeylerdir.
Kaldı ki, serbest dolaşan tavugun ve pislik yeme alışkanlığı olan inek ya da davarın belli bir süre hapsedilmeksizin mekruh da olsa- yiyilebileceği görüşü "cumhur" görüşü değildir ve bu konuda çok farklı düşünenler vardır. Bu konudaki rivayetler de daha çok yenmeyeceğini söyleyenleri destekler:
1. Ibn Abbas: "Rasulüllah (sav), dışkı yeme alışkanlığı olan inek ya da davarın (cellâle) sütünü içmekten yasakladı".(Bu ve benzer anlamdaki hadisler için bk. Ebu Davud, cihad 47, at'ime 24, 33 esribe, 14; Tirnizi, at'ime 24; Nesaî, dahayâ 43, 44; Ibn Mâce, Zebâih 11; Muvattâ, edahî 28; müsned I/219, 226, 241, 253, 321, 339 ayrıca bk. Beyhaki, es-Sünen el Kübrâ IX/332-333, V/254) Bir rivayette "binilmesini yasakladı" der.
2. Amr b. Şu'ayb Babasından, o da dedesinden: "Rasulüllah (sav) ehli merkeplerin etlerini, "cellâle"ye binilmesini ve etinin yenilmesini yasakladı" diye rivayet eder.
Hanefiler bu haberlerdeki yasaklamayı haram anlamında almazlar ve özetle söyle derler: Dışkı yiyen hayvanın eti kokmadıkça yenmesi helâldir. Nitekim domuz sütü emen kuzu da, eti değişmeyeceği için yenir. Ama serbest dolaşan tavuk (muhallat) üç, dışkı yiyen koyun dört, inek de on gün hapsedilip temiz gıdalarla beslenmelidir. Bu hapis gününü daha değişik tutanlar da vardır. Ama Serahsi, bu gün tayininin bir dayanağı, olmadığını, mühim olanın koku gidinceye kadar beklemek olduğunu söyler. Tavuk hiç bekletilmeden yenirse hafif (tenzihen) mekruh olur.(Ibni Abidîn IV/341)
Malikilerin görüşünü temsil eden Kurtubî ye göre: Etinin tadında ya da kokusunda pisliğin belirtisi olursa yenmesi haramdır, olmazsa helâldir. Hattabi, bu Hadislerdeki yasağın hafif bir yasak olduğunu söylemiştir. Bu durumlar, yediğinin çoğu pislik olması halinde böyledir. Ama ot otluyor, tahıl yiyor, bununla beraber zaman zaman da pislik yiyorsa ona "cellâle" denmez. O serbest tavuk gibidir. Buradan hareketle, hayvanların dolaştıkları yerlere pislik atılması yasaklanmıştır. Rivayete göre adamın biri bahçesini insan dışkısı ile gübrelerdi. Hz. Ömer'de ona: "Sen insanlardan çıkanı onlara yedirmeye kalkışan birisisin!" diye çıkıştı.(Kurtubî VN/122)
Hânbelilere göre, .Ahmed b. Hanbel'in ifadesi ile: "Cellâle'nin etini de sütünü de haram (mekruh) görürüm".(Ibn Kudame, el-Mugni, VNI/593-94) Aynı görüş Sevri'den de nakledilmiştir.(Sevkânî; Neylü'1-Evtâr, VNI/l40)
Şafiîler de "cellâle"nin etinin yenmesinin hâram olduğu görüşündedir. Nevevi, alafinin çoğu temiz ise "cellâle" adını, dolayısı ile bu hükmü almayacağını söyler. Izz b. Abdusselam da; bir koyun on yıl haram şeyler yese, onu yemek ne sahibine ne de başkasına haram olur (Sevkânî, age, VNI/139-140) demiştir.
Sevkânî ise: "Bu hadislerin zahiri, (cellâleyi yemenin, sütünü içmenin) haram olduğunu anlatır. Çünkü nehyin hakiki anlamı budur. Binaenaleyh hapsedilmeden kesilmesi caiz değildir. Eğer hapsetmeden kesilirse eti haram olur" (Sevkânî, es-Seylü'1-Cerâr, IV/102; ayrıca bk. Segid Sabik, Fıkhu's-Sünne, NI/256) der.
Gerçi Hanefi mezhebinde söyle bir görüş daha vardır: Kuyuda ölüp şismiş bir hayvan bulunsa, onun görülmesinden sonra o su ile hamur yapılmış olsa zayıf bir görüşe göre o hamur köpeklere atılır veya hayvanlara yedirilir. Bazılarda hamur, o kuyunun suyu bununla pis olmadığı görüşünde olan Şafiîlere satılır, demiştir.(Tahtavı âlâ-Merhaki'1-Felah, 33) Ancak burada da hayvanlara yedirme kastı yoktur, görüş kuvvetli bir görüş değildir. Içinde hayvan ölen ve Şafiîlere göre değildir. Dolayısı ile ne maksatla olursa olsun, kan satmak ya da satın almak, hayvan yemlerine katmak yoluyla da olsa yedirmek (Allah'u a'lem) caiz değildir. Bu hükmün hikmetlerinin neler olacağı buranın konusu değildir ve biraz da müslüman tabip ve veterinerleri ilgilendirir.
Ö. Nasuhi Bilmen'in su ifadesi de, yukarıda söylediklerimizi destekler: "Pak olmayan şeyleri, meselâ bozulup temizliğini kaybeden kolamış etleri vesaireyi, etleri yenilebilen hayvanlara yedirmek caiz değildir.(Bilmen, Büyük Islâm Ilmihali, 426)
Mes'elenin diğer yönü Türkiye'de müslümanca yaşamak isteyen müslümanların halihazırdaki içler acısı durumuyla ve geleceklerini belirleme ile ilgilidir. Şu andaki yem uygulamasına naslar zorlanarak belki zayıf bir cevaz bulunabilir. Ama o takdirde İslam'ın alternatifliği ve şahsiyet bağımsızlığına en çok değer verişi ne ifade etmiş olacaktır. Islâm eğer yaşatılmak isteniyorsa onun sanayide ve iktisadî kalkınmada dahi alternatif olduğu ispatlanmalı değil midir? Hormonlu etler ve gıdalar skandalı Batı ekonomisinin bir aybı olmayı öteye geçmemelidir. Etrafımizdaki çok küçük tesebbüslerle dahi, helal ve temiz gıda üretilebildiğini, helal et ve tavuk kesilip satılabildiğini müşahede edebiliyoruz. Bu tür müslüman teşebbüslerin güç ve beyin birliği yaptıklarını, yani bilgili ve bilinçli olarak örgütlendiklerini düşünürsek temiz gıda yemenin o kadar zor olmadığını, bunun için gerekli entagrasyonun rahâtlıkla kurulabileceğini söyleyebiliriz. Laf aramızda, müşterisi hazır böyle bir entegre sistemin çok büyük ekonomik kazanç sağlayacağı da fizibilite raporlarına dahi gerek duyurmayacak ölçüde açıktır. Yeter ki, birçok müslüman müteşebbisin düştüğü hataya düşülmesin ve müslümanca başlayan teşebbüsler paranın tadı alınınca kapıtalistleşmesin. Bundan başkalarda istifade eder ve sevmedikleri müslümanlar sayesinde onlar da temiz gıda yemiş olurlar. Onun için müslümanca yaşamak ve yaşatmak isteyenler böyle bir entegrasyona önce meselâ balık unu fabrikası kurmakla başlayacaklar, sonra yemlerinde kan yerine balık unu ya da bir başka alternatif protein maddesi kullanacaklar, temiz gıda ile beslenen hayvanlar sıhhî ve temiz bir kesimhanede müslümanca kesilecek, temiz ambalajlanacak, temiz mahallerde satılacak, temiz sofralarda yiyilecek, temiz düşünen temiz nesiller yetiştirilecektir. Onun için sanayiden sözeden ve buna imkânı olan müslümanların ilk el atmaları ve halletmeleri gereken sanayi kolunun bu olduğu kanaatindeyiz. Bunun çok kolay ve ekonomik olduğunu da sanıyorum. Ülkemizdeki bir avuç yahudi bunu kendi inançları açısından başarabiliyorlarsa, müslümanca yaşamak isteyen müslümanlar niçin başaramasınlar?
Bu konuyu kitaplarımızdan araştırırken mes'elenin bir üçüncü boyutuna daha muttali oldum. İslam'ın hayvanların hukukunu dahi düşünüp gözetmesi ve batının, kadını bile insan saymadığı dönemlerde onun hayvan hukukunu dahi kanunlaştırıp, müeyyideye bağlamasıdır. Bunu herkes -Türkçe olduğu için- Ömer Nasuhi BILMEN Hocanın Hukuk-i Islâmiyye Kamusu NI/511'de rahatlıkla müşahede edebilir.